Aslında, nasıl desem...
Bilmiyorum işte, karmaşık...
Bayağı bir çok bilinmeyenli denklem...
Tek bildiğim bu denklemdeki sıfırın bana eşit olduğu...
Tüm toplamlar, benden gayrısı...
Diğer eşitlikler istisna...
Oysa ben istisnaları kotarıp,
Kaideleri yıkmaktan başka bir çaba içersinde değildim...
O denklemdeki sıfırdım...
Etkisiz eleman...
Ancak rakamın sağına geldikçe
Onluk, yüzlük farklar attırıyordum...
Ve ben geçen gece öldüm...
Bilmiyorum, çok ıssız bir yerdi gittiğim...
Hesaba çekildiğimde verecek hesabım yoktu.
O değil, Münker ile Nekir'inde başını yaktık...
Doğru tutmadılar diye hesabı...
Onların suçu yoktu oysa...
Günahı da sevap işleyen bendim...
Kimsenin alıp veremediği birşeyi olmayan birisi olmak nasıl bir duygu iyi bilirim...
"-Bundan kimse değildir alacaklı, aksine bu alacaklarını bile affetmiştir!" dedi MünkerNekir...
"-Olmaz" dedi ses, "-Gidecek bir yeri olmalı!"
MünkerNekir dedi "-Gidemez... Çünkü alacağı da vereceği de yok!"
Azraile sordu "-Öyleyse niye aldın bunun canını?"
"-Yaşamıyordu ki zaten verecek bir canı olsun... O hiç doğmadı!"
Anlamadım neler konuştuklarını...
Bir hesaptı bahsettikleri ama kimle ne hesabım vardı bilemedim...
Ses dedi: "-Öyleyse tekrar yaşamalı..."
Bana yöneldi:
"-Dünyayı iki şey üzerine kurdum; İyilik ve Kötülük...
Ya birisine aitsindir, ya diğerine...
Ya arkadan hesap soracaklar bırakırsın, ya da birilerinden hesap soracaksın...
Yerin A'raf değil, ben böyle yarattım...
Ya düşeceksin, ya geçeceksin...
Yerin A'raf değil, ben böyle yarattım...
Ya seveceksin, ya küfredeceksin...
Yerin A'raf değil, ben böyle yarattım..."
Kaç kalp kırınca Cehennem hakkını kazanırım?
Neleri dile getirirsem, aşkolurum...
Demlenezsem?
Dirildim sonra...
Baktım yukarıya...
"-Ben sana ait değilim, ne iyiye ve ne de kötüye...
Ben, benim...
Koyduğun kurallara sen uy, zaten bu yüzdendir insanların bencilliği...
En katısıdır bencilliğin, Cennet için hayatı feda etmek...
Cehennemden kaçmak için ömrü harcamak...
Korkunla telef olur insanlar...
Oysa sevdirseydin kendini?
Olsaydı bir tek cennet?
Kin beslemeyecek kadar iyi olsaydın seni sevmeyenlere?
Belki o zaman da insanlar, kendilerini sevmeyenleri sevmeyi öğrenebilirlerdi, eğer öyle öğretseydin...
Belki de o zaman kullanmazdık insanları birer basamak misali, gitmedik isteğimiz bir üst eşiğe varmak için...
Belki de o zaman iyiden ve kötüden öte "Gerçek" olurduk...
Şimdi yüzlerimizde "Sevgi"den örülü maskelerimiz var...
Kıçımızı kutaracak kadar sevdiğimizde tatmin oluyoruz...
Sevdiğimizde sadece kıçımızı kurtarmayı hedefliyoruz...
Çünkü sen öyle öğrettin bize cenneti vaadedip...
Cennet için çabalamamızdı öğütlediğin...
Oysa ki ben sadece seni istedim, belki bir süre buldum...
Ama sonra yok oldu umduğum...
Ve en sonunda kendimle kaldım, et ve yığın olarak...
Evet sen öğrettin bize bencilliği...
Sadece kendimiz için ibadet ettik, sadece kendimiz için oruç tuttuk...
Parsel parsel sevapları iç etmek için ceplerimize...
Ruhumuz acı çekse ne yazar, bencil olduktan sonra?
Hani şeytanın en sevdiği günah kibirdi?
İnandıkça en üstün olduğumu düşündürüyorsan bana,
Kibir değil mi bu?
Ve bana benliğim için telkin ediyorsan cennet-i hülyayı,
Sen orada yaşa, ben benliğimi atıyorum, delip geçiyorum...
Ben, beni aşıyorum...
Ben insan olmayacağım...
İnsanları kendim için sevdikçe, onlar gibi mi olacağım...
Belki de erdemlerin en güzeli,
Yaşama bencilliğinden vazgeçebilmektir, kimbilir...
Ve ben sadece var kalıyorum, yaşamdan vazgeçerek..."
Eğildim sonra yoprağa, baktım...
Bir tomurcuktu ayaklarımın dibindeki, avuçladım...
İşte buydu belkide ait olduğum yer:
Ölüm ile yaşam arasında, ait olduğum yerde...
Avuç içimdeki toprakta,
Topraktaki tomurcukta...
Yeniden doğuyordum...