japon forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

japon forum

japon kültürüyle ilgili herşey
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sattıklarımız...

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Tengeriin Boşig

Tengeriin Boşig


Mesaj Sayısı : 98
Kayıt tarihi : 28/01/08
Nerden : İzmir

Sattıklarımız... Empty
MesajKonu: Sattıklarımız...   Sattıklarımız... Icon_minitimePaz 20 Nis. 2008, 19:28

[b]Yani diyorum ya her zaman:
Kapitalizm o kadar işlemiş ki benliğimize,
En sağlam karşıtlarımız bile belki çoğu zaman davranışlarının temelindeki sömürgeci hırsı göremiyor...

Yani nasıl desem:
Önce eşya değişimi esastı...
Sonra değişim aracı para oldu...
Sonra çekler falan fistan...

Peki sonrası?
Kredi kartları mı dersiniz?

Yooo yoo...

Sonrası ne biliyor musunuz?
"Benliklerimiz ve İnsanlar..."

Evet,
Artık değişim aracımız ya kendi benliğimiz
Ve diğer insanlar...

Korkmayın, farkında olmadan sizde yapıyorsunuzdur belki...
Dikkatlice bakmak lazım...

İnsanlar artık bizim için birer "Paraport", "Para/Money" ya da "Hayat Sigortası" olarak işlev görüyorlar...

Çok küçülmüşüz ya hu...
Ve bunu binbir kılıfa sokabiliyoruz, çok rahatça...
Asıl bizi küçülten de bu...
Bir yandan "Saf" ve "Temiz" olmayı istiyoruz ama diğer yandan da insanları değişim aracı/metası olarak gördükçe, kendi vicdanımızı rahatlatmak için yine o vicdanımıza yalanlar söylüyoruz...
Bu zaten yeterince küçültücü değil mi?
Yani hem kullandığımız ve harcadığımız insanlara yalan söylerken,
Hem de kendi vicdanımızı rahatlatmak içinde kendimize yalanlar söylüyoruz, kendi vicdanımıza...

Ve dahası var:
Kendi vicdanımıza da eninde sonunda yalanlar söyletecek kadar düştükçe düşebiliyoruz...

Örneklere mi geçelim?

İnsan sömürü düzenine geçtikçe, elbette ki bencilleşti...
Yani öz duyularımızı daha çok önemser olduk...

"Daha fazlasını iste" düşüncesi temel propagandayken
Nasıl olurda bencil olmadığımızı düşünebiliriz?

Bir pazarcıyı düşünün mesela...
Size gülen yüzü aslında onun sattığı envai çeşit zerzevatı almanızı temenni etmekten başka bir amaca hizmet etmiyor...
Yani sizin vereceğiniz bir kaç liradan ibaret bir gülümsemeye sahip...
Ya da şöyle düşünüp tatmin olabiliriz:
İki kilo domatesin yanında, hiç tanımadığımız bir kimsenin gülümseyişini de satın alıyoruz...

Ya da nasıl desem, uçaktaki bir hostes...
En sırıtkanlar olarak onlar geliyor aklıma nedense...
Size neden gülümsüyorlardır dersiniz?
Gülcemalinize mi hayranlar yoksa?
Belki hiç düşünmediniz ama sırf o işte tutunabilmek için...
Maaşını hiç bilmiyorsunuz ve siz vermiyorsunuz ama şuna şükredin ki,
Onu maaşa mahkum edenler sayesinde sevimli bir gülümseyişle karşılaşıyorsunuz...
Ne kadar güzel değil mi?

En dürüst olanları ise çiçek satanlar bence...
Bir keresinde bir tanesi
"A be yakışıklım, almaz mısın yanındakine bi çiçekcik!" demişti...
Bende;
"Yazık değil mi o çiçeği kopartmışın, bi de satıyosun utanmadan... katil!" dedim...
Arkamdan;
"A be maymun suratlım, almazsan alma!" dediğini hatırlıyorum...
En azından dürüst davranmıştı sonunda ve gerçek yüzünü göstermişti...

Çiçekçileri hiçbir zaman tasvip etmedim...
Çiçeklerin katledilmelerinin tek sebebi, beyinlerinin olmaması...
Hoş, hayvanları beyinleri olduğu halde katlediyoruz ya neyse...

Yani bu daha ilk aşama,
Sömürü daha en aşağıdan başlıyor...
Önce bitkileri satıp savıyoruz...
Sevgililer günüydü, anneler günüydü, cart günüydü, curt günüydü...
Paraya çeviriyoruz, sanki o bitkinin var olmasının amacı paraymış gibi...
İlkellik bile değil...

Sonra hayvanları ve metalleri kullanıyoruz...
Altının var olmasının amacı hiçte boynumuza takılması değil oysa...
Ya da bir samur, kürkü şeyimizi ısıtsın diye doğmuyor asla...

Eşimizi ve dostlarımızı da kullanıyoruz...
Bize onlarca iyilik yapmış birisini, tek bir kötülüğünü gördüğümüzde harcayabiliyoruz...
Yalan mı?
"Ondan hiç beklemezdim!"
Sanki o insan değil, hata yapamazmış gibi...

Ama şu da var,
Hep kötülüğünü gördüğümüz birisinin büyük bir iyiliğini gördüğümüzde de affediveriyoruz
Ve kötülüklerini unutuveriyoruz...
Niye?
Ee kendinden belli...
Yine "Bize" yapılmış bir iyiliği var çünkü...
Çünkü sadece bize yapılan iyiliğini düşünüyoruz...

Zaten onlarca iyilik yapıp tek bir kötülüğünü gördüğümüz kimseyi de bu yüzden silmiyor muyuz?
İşimize gelmediği için?

Hangimiz böyle değiliz, lütfen yaaa, söyler misiniz?
Hangimiz kullanmış değiliz insanları?

"Pasaport" ya da "Vize" olarak bakıyoruz insanlara...
Yıllarca hayalini kurduğumuz yerlerde yaşamanın en geçerli bileti:
Oralı birisini bularak yamanmak...
Kaç örneğini yaşadım hayatımda bilmiyorum...
Ama en geçerli örneklerini gördüm...
Ve dahası şu var;
Konunun girişindeki tanım misali,
Kendi koşullanmalarını kendileri yapıyorlar...
Kendi şartlanmışlıklarını kendileri uyguluyorlar...
Kendi vicdanlarına kendileri yalan söyletiyorlar...
Ve dahası kendi vicdanlarını bu yalanlara inandırıyorlar...
Yani inanmak istediklerine inanıp,
Bırakın bir insanı bu meyanda kullanmayı,
Artık kendilerini bile kullanacak kadar düşüyorlar...
Ne de olsa beden, onların bedeni...

Evet...
Birde bu var biliyor musunuz?
"Bu beden benim bedenim, her istediğimi yaparım!"
Oysa ki bu da kapital kirlenmişliğin en temel provakasyonudur...
"Al bak bu beden senin, al bu da uyuşturucu... Al anasını satiim..."
"Al bak bu beden senin, al bu da haz ve para... Gir anasını satiim..."
"Al bak bu beden senin, al bunu da ben ürettim... Giy anasını satiim..."
"Al bak bu beden senin, al bunu da ben şeyettim... Ye anasını satiim..."

Yani "Özgürlük" denen o ulaşılmaz öyle bir pazarlanıyor ki bize,
"Özgür" olduğumuzu sanarak,
"Özgürlük" hayalinin kölesi oluyoruz...

Aslında bilmiyoruz ki,
Kendi kendimizin esiri oldukça
Hiçbir zaman özgür olamayacağız...

Ve her insan
Yaşantılarının esiridir...
Yaşantılarımızın esiri oldukça
Özgür olamayacağız...

Bir ev kadını düşünün...
Kocasına "Evimin direği" diye bağlamış...
"Evinin direği": yani gidecek başka yeri yok...
Babası başından atarcasına vermiş birisine...
"Git" der gibi, o baba evine nasıl dönsün artık o kadın?
Ve bu kültür o kadar yozlaşmış ki, o kadını sadece kendisini düşünür hale getirmişiz...
"Kocam olmasa nereye giderim?" ya da
"O olmasa ne yaparım?" düşüncesini kabul ettiriyoruz...
İşte bu tipik bir klasik koşullanma değil mi?
Kadını bencilliğe mahkum etmemiş miyiz?

Zaten Aşk'ta öyledir...
Karmaşık bir klasik koşullanmadır...
Çocukluktan beri Anne/Babamıza bakarak, İyi/Kötü bir Kadın/Erkek profili çizeriz...
Yaşantımızın her anında erkek ile kadını bir çift olarak gördüğümüz için,
Kendi cinsel kimliğimizi farkettiğimizde, karşıt cinsin bize eş olacağını kavrarız...
Daha sonra yarattığımız İyi/Kötü Kadın/Erkek profiline o eşi bilinç altımızda özdeşleştiririz...
Ve bu karmaşık bir klasik koşullanmadır, aynen Pavlov'un köpeği gibi...
O koşullanmaya uyan Kadın/Erkek karşımıza çıktığı an,
Zil çaldığında salyası akan köpek gibi,
Bizimde hormonlarımız beyinimizi uyarır...

Aşk dediğimizde bencil bir hükümdür aslında...
Hep "Ben" vardır işin içinde ve
Uğruna herşeyi yapabileceğimizi söylediğimiz kişiden
Aslında uğrumuza herşeyi yapabilmesini bekleriz...
Zaten o kıvama getirmek için
"Senin için herşeyi yaparım" deriz...
Sevmeye örnek bizizdir,
Onun örnek alması gereken de bizizdir...
Bencilizdir...

Aşkın kimyası çok basit...
Karşınızdaki kişinin koşullandığı karşı cins karakterini keşfedin,
O karaktere uyum gösterin...
Ondan sonra aşık olması an meselesidir...
Gerçekten bu kadar basit...

Zaten bu yüzden araştırırız hoşlandığımız kişinin nelerde hoşlandığını...
Ama söylediğim kadar ayrıntısına inmemiştiniz sanırım...

Hoşlandığımız kişiyi elde etmek için...
Hoşlandığı kişi olmaya çalışırız...
Onu kandırdığımız yetmiyormuş gibi,
Kendimizi de kandırırız...

"Ama o da en az o kadar kandırır kendisini...
Çünkü bir aşk yaşamak için illa ki koşullandığı kişiyi bekler...
Mecbur bırakır karşısındakini değil mi?"

İşte bu mantıkta tipik bir vicdan rahatlatma mantığıdır...
Kişi kendisini ve sevdiği kişiyi kandırdığı yetmiyormuş gibi,
Bu ikinci mantıkla, kendisini ikinci defa kandırır...
Bu kadar düşüğüzdür işte...

Aslımızdan ve geçmişimizden kaçarız değil mi?
Çok küçüğüz be...

Kimsenin özeleştiri yapabildiğini pek sanmıyorum biliyor musunuz?

İnsanlar "İlkel İnsan" olamayacak kadar düşükler bugün, ne yazık ki...

Soru:
Kaçınız ne keşfettiniz şimdi bu yazıdan?

Cevabım:
Birşeyleri keşfetmeye cesaret edemediniz ve daha kötüsü cesaret ettiğiniz halde itiraf edemediniz...

Klavyeye uzanamayan o parmaklarınızdaki titreşimleri hissediyor gibiyim...

Saygılarımla...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.turkish-media.com/forum/index.php?automodule=blog&blo
Desire

avatar


Mesaj Sayısı : 216
Kayıt tarihi : 09/02/08
Nerden : istanbul

Sattıklarımız... Empty
MesajKonu: Geri: Sattıklarımız...   Sattıklarımız... Icon_minitimePtsi 21 Nis. 2008, 19:10

"Al bak bu beden senin, al bu da uyuşturucu... Al anasını satiim..."
"Al bak bu beden senin, al bu da haz ve para... Gir anasını satiim..."
"Al bak bu beden senin, al bunu da ben ürettim... Giy anasını satiim..."
"Al bak bu beden senin, al bunu da ben şeyettim... Ye anasını satiim..."


Bu beden bize emanet elimizden geldiğince iyi bakmalıyız ona
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
albertine

albertine


Mesaj Sayısı : 4868
Kayıt tarihi : 11/09/08
Yaş : 35
Nerden : İstanbul

Sattıklarımız... Empty
MesajKonu: Geri: Sattıklarımız...   Sattıklarımız... Icon_minitimeCuma 14 Kas. 2008, 07:16

Tengeriin yazın çok güzel.beğendim ve bazı bölümlerde kendimi de gördüm gerçekten iyi olmuş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sattıklarımız...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
japon forum :: Konu Dışı :: Karalama Defteri-
Buraya geçin: